Nazlı Karabıyıkoğlu
Umut Y. Karaoğlu’nun ilk öykü kitabı Deli Heybesi’ni yavaşça çıkarıyorum heybemden. Kol saatime bakıp saat tam 4.30’da okumaya başlıyorum. Cebimden çıkardığım el aynasında yüzümün satırdan satıra nasıl seğirdiğini, değişip kasıldığını, dudaklarımın yukarı doğru nasıl büküldüğünü izliyorum. Telaşa kapılıyorum. Okuduklarım, uzun zamandır okuduğum diğer kitaplardan daha değişik sesler çıkarıyor; soluk aldırtıyor kimi cümleler bana.
Karşımda kapı, aynanın gösterdiği yere bakıyordum: Kendimin yokluğundan oluşmuş boşluğa… yalnızca bir çift gözdüm artık. Bu kadar kolaydı; bir adım atınca yok olup, bir çift göze, bir bakışa dönüşebiliyordu demek insan.
(El Aynası öyküsünden)
Öyküden öyküye sekerken ayakkabımın teki sayfaların birinde kalıyor. Gidip suyunu tazyikle boşaltan, soğuğu sıcağına karışmış musluğu açsam. Yüzümü yıkamayı düşünüp saatlerce akan suya baksam. Homofobiyi düşünsem o esnada. Tavuk kemiklerini ve homofobiyi. Ellerime baksam sonra.
Tırnaklarımın arası simsiyah mürekkepli öykülerle dolmuş. Tırnak makasını çıkarıp çekmecemden, bir bir kesiyorum tırnaklarımı. Kesikleri toplayıp peçeteye sarıyorum. Çay bardağını dudaklarıma götürüyorum; boğazım ılık, yapışkan bir sıvıyla gıcıklanıyor. Uyuz köpeklerin havlayışını içmeye çalışmışım meğer, sondan başa, baştan sona, sondan sona gitmişim. Adı olmayan ellerin pençeleri altında buruşmuş omzum.