Uğur Büyüktezgel
Sıcak Nal, Mart-Nisan 2010, sayı 1.
“…Gökyüzü kargaların olanaksızlığıdır…”
Franz Kafka
Uzun ve rengi kaçmış, genç kızlığında çeyizini hazırlarken boyun kısmına işlediği patiska gerdanın teyel yerlerinden sökülüp, bir tür boyunbağını andırdığı geceliği bacaklarından kayıp suyunu ısıttığı güğümün yanına düştü. Kalçaların dibi beze tutmuş, mosmordu. Çoraplarını diz altlarına kadar sıvamıştı. Sutyeninin kopçalarını açmadan, boynundan çekerek çıkardı. Meme uçları iri tüylü, esmerdi. Neredeyse çeyrek asır sonra ikinci kez gebe kalışının ilk ayları, göbek derisi yeni yeni kalınlaşmaya yüz tutmuştu. Kaynar suyun ılıyıp ılımadığını ayakucunu değdirerek ölçtü ve bileğiyle güğümü somyanın paslı demirine çekti. Okunmuş tülbendi yastığın altından çıkardı. Köşedeki hurcun dibinde sakladığı merhem kavanozunun ağzına bastırıp ters çevirdi. Uzun yağmurların ardından bastıran sıcaklarda, üşenmeden, nerden bakarsan altı aylık yetecek kadar küfeler dolusu kurumuş akçıl mantar toplar, zeytinyağında kavurup elekten süzdürür, tavşan ya da sincap bulamadıysa bahçedeki kurdun safrasıyla karıştırır, okunmuş cam kavanozun içinde, kümeste kuluçka sıcaklığında günlerce bekletirdi. Kokusunu hissetmeyecek kadar benimsemişti artık. Rengi de pek bir şeye benzemezdi. Gerçi kıvamını tutturmak için kaşığı içine daldırdığı hiçbir an, ümit etmenin aslen vazgeçmekten ibaret bir şey olduğunu, ne zehir gibi kokusu, ne de acımtırak tadı hatırlatırdı ona.