"Sıcak Nal" kapıya asılmaz!


İki Aylık Edebiyat Dergisi

2 Haziran 2011 Perşembe

ENİS AKIN TED HUGHES’UN YENİ BULUNAN ŞİİRİNE BAKIYOR

Bayan Lazarus’un küllerini eşelemek:

Ted Hughes yeni bulunan şiirinde Sylvia Plath’ın intihar gecesini anlatıyor


Enis Akın
Sıcak Nal, Kasım-Aralık 2010, sayı 5.

  Süreyyya Evren dikkatimi çekip Ted Hughes’un Sylvia Plath’la yaşadığı son anılarıyla ilgili yazdığı Son Mektup adlı şiiri okuyunca ilk düşüncem, açıkça basılmaya hazır olmayan bir şiirin magaziner bir merakla yağmalanması, oldu. “British Library”de bulunan şiirin üzeri koca çarpılarla karalanmış olması, şairi tarafından yayına uygun bulmamış olduğunu gösteriyor. Şiirin kendisi de aynı biçimde, öfke ve kendini suçlamalarla dolu, ham, işlenmemiş öfke ve itiraflarla dolu bir şiir. Ted Hughes bundan çok daha iyilerini kendinden okumaya alıştığımız, güçlü bir şair. Bu şiir bir şiirden çok Plath’ın intiharı hakkında sadece kendi bildiklerini/olanları kamuoyuna açıklaması. Bir kapanış da değil yine tartışma açacak, yine Hughes’a yönelik nefreti körükleyecek bir metin.

   Belli ki bu şiir yazıldığı sırada henüz Plath’ın intiharı Hughes için sıcaklığını yitirmemiş (Kırk yıl sonra, ölürken bile bir örtü çekebilmiş miydi üstüne?) konuyu kapatamamış, yazamamış. Hughes gibi genellikle az kontrollü, öfkesi ve öfkesini dışa vuran bir şair için bunu sağlığında yayınlatmak “şiirsel bir intihar” olurdu.

   Bu şiir hakkında konuşurken, bir şiirden çok bir anlatıdan, zaman çizgisine de sahip bir filmden söz edebiliriz ve bu filmi izledikten sonra ekranda “Anlatılanlar hayal ürünü değildir. Bu anlatı ile gerçekler arasındaki bağlantılar, varsa, tesadüfi değil, kasten yapılmıştır” yazıyor. Özellikle bu iddia ile birlikte düşünüldüğünde anlatılanların içerdiği etik sorunlar (iki çocuklu eşini aldatan bir kocanın, sevgilisini de bir hafta sonu kaçamağı için bir başkasıyla aldatması ve bütün bunları aynı evde aynı yatakta yapması, vb.) nedeniyle bu şiirin şair yaşarken yayınlanması en azından “Saray Şairi”ne yakışmayacaktı. Belki de ölümünden sonra “bulunması” bir planlanın parçasıydı, her ne olursa olsun bu eylemin, genellikle şiire ilgisiz medyanın ilgisini fazlasıyla yakalamış olduğu bir gerçek.

  Turgut Uyar yazmamış mıydı, “ben öldükten sonra geride yayınlanmamış hiçbir şiirim kalmamıştır” diye. Sırf bu yağmayı önleme çabası bir şairin. Ece Ayhan, torununun okul ödevi için yazdığı şiiri bir derginin elinden alıp “Ece Ayhan’ın son şiiri” diye bastığını anlatıyordu, huzur evindeyken. Bir şairin iradesini elinden almak neden gerekiyor? Bir yeni şiirini daha okumasak ne kaybederiz? Ölüp gitmeden önce onun beyninin en gizli kıvrımlarını emmek bitirmek isteği nereden geliyor? Hep yeni, hep keşfedilmemiş olanı tüketme arzusu… Medya, ilgisini yönelttiği hiçbir şeyde şiir bırakmıyor.

   Haberlerde okunmuş Ted Hughes’un da şiiri. Olan bitenin elbette şiirsel olanla bir ilgisi yok, ama bu yağma Ted Hughes’la ilgili olduğundan çok okurlarına “gerçeklik” duygusu vermeyi hiçbir zaman bırakmamış olan Sylvia Plath’la ilgili. Plath’ın hayatına ilişkin her türlü ayrıntının magazin değeri var ve söz konusu şiir yaşananlar hakkında ayrıntı vermek hakkında hiç de cimri değil, hatta “Son Mektup” sadece ayrıntılardan oluşuyor. Ayrıntıların çokluğu ve anlatılanların ahlaki düzeyden oldukça yoksun olması, şiiri özellikle şiirsellikten yoksun bırakan bir yörünge yaratıyor. Ted Hughes kendini bir kadından diğerine sıçrayan “suçlu” bir halde sergiliyor.

  Sonuçta Ted Hughes’un yayınlatmadığı “Son Mektup” da biz meraklı okurları adına gün yüzüne çıkarıldı, deşifre edildi, akşam haberlerinde okundu. “Keşke olmasaydı” demenin bir anlamı kalmadığına göre şiire biraz yakından bakalım. Şiirin son dört satırı:

Sonra özenle seçilmiş bir silah gibi bir ses
Veya dozu belli bir enjeksiyon,
İki kelimesini serinkanlılıkla akıttı
Kulağımın derinliklerine: ‘Karın öldü.’

   Plath’ın intiharı adeta sırf Hughes’u üzmek üzere planlanmış kasıtlı bir hareket, Hughes böyle hissediyor. Gerçekten Plath’ın intiharında bir etkisi var mıdır bilmiyorum, ama Hughes bütün dünyayla beraber Plath’ı intihara tam da onun sadakatsiz tutumlarının yol açtığına inanıyor ve bunu itiraf ediyor. Ölüm haberini aldığı anda zaman duruyor, her şey önem kazanıyor, zaman genişliyor ve kendine dönüyor.

   Bu empatisizlik değil, travma. Ölüm ne kadar yakındaysa o kadar kendimizle ilgilidir. Her ölüm haberi, insanın kendi ölüm korkusuyla ve ölen için duyulan gerçek üzüntü iç içe geçer. Travma, bu noktada kendini korumak için kendi içine kapanan bir insan. Eşinin ölüm haberini alınca, onla her türlü empati ilişkisini bir kenara kaldırıp kendine dönen, kendi duygularının araştırmasına çıkan insan. En olumlu okumayla şiir, travma halindeki insanı sergilemeyi amaçlıyor. “Karın öldü” ile “Kulağımın derinliklerine aktı” arasındaki eşitsizlik ilişkisi budur.

   Şiir Plath’ın şiirleri gibi tam bir itirafta bulunma arzusuyla kaleme alınmış. “İşte bu tam bir elektroşok tedavisi olurdu” açıkça Plath’ın ilk depresyonundan sonra geçirdiği elektroşok tedavisine bir gönderme. Plath’ın intiharı onun da bir travması olmasını sağladı; tüm güçlü görünen bir erkek zayıflığını hissetmiş olmalı.

   Hughes’un kadınlar karşısında edilgenliğini anlattığı aşağıdaki bölüm sanki Plath’ın hastanede hemşirelerin karşısındaki edilgenliğini resmettiği “Laleler”den alınmış gibi:

İki kaçık iğne, dikişlerini çaprazlıyorlar,
Sinirlerim arasından seçerek
Renklerini, beni yeniden modaya uyduruyorlar

   Aşağıdaki parçaysa hem Plath’ın Bayan Lazarus’taki temalarına bir gönderme hem de onun ses tonunu ve şiddet dozunu kullanmakta:

Atmıştın, biz koridordan sıvışırken;
Arkada hayvanın boğazına kaçan sonsuz Alman nefretini öksürdüğünü duymuştuk.

   Şiirin içindeki birçok temanın da Plath’la diyalog halinde yazılmış olması bence sadece Hughes’un bir travma durumunu anlatmasıyla ilgili olarak ele alınamaz. Üslup olarak okuduğum bütün Hughes şiirleri içinde en Plathiyen şiir olma özelliği taşıyor, belki bir adak, belki de bir şiirsel rekabet isteği hâkim olmuş olabilir.

  Her ne olursa olsun hep beraber Bayan Lazarus’un küllerini eşeliyoruz, yine doğması ümidiyle. Bu sefer gerçekten bir mucize olur gibi oluyor, Bayan Lazarus Hughes’un yayınlanmamış bir şiiri içinden kısa bir süre için bile olsa başını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder