"Sıcak Nal" kapıya asılmaz!


İki Aylık Edebiyat Dergisi

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Yusuflamalar


Makbule Aras
Sıcak Nal, Kasım-Aralık 2010, sayı 5.


I.                    duk

 Yürüyorduk. Bizdik. Oydu. Biz biliyorduk. O bilmiyordu. Biz, onbirdik, o tekti. Biz, sessiz bir sonun başına, avımızı sürükleyen on bir kanatlı kuştuk. Yürüdükçe kara kanatlarımız gölgesine çekiyordu onu. Başını kaldırıp gökyüzüne bakıyordu o, bir bulut arıyordu, belki  şah damarı tık tık atıyordu. Hiç konuşmuyorduk, başlarımız gölgelerimizin içinde öylece yürüyorduk. Onun sonunu, ona yazdığımız sonu ezber ediyorduk içimizden. Sonu yazmak bizim hakkımızdı, o sonradan gelendi, sonradan gelip başa geçendi. Yürüyorduk, yürüdükçe gölgelerimiz de büyüyordu, sonun sevinci ellerimizi titretiyordu, dişlerimizi kenetliyordu. Kuyuya az kalmıştı. Sonunun geldiğini seziyor muydu, tek soru sormuyordu. Gölgelerimizi birbirine yaklaştırıyorduk, onu karanlığımıza çekiyorduk. Kuyunun başındaydık sonunda, arkasını dönmedi, tek bir söz çıkmadı ağzından. Bir hamlede bitti işi. Yalnız uzun bir ahhhhhh!!!!!!!!!!!kuyudan taşıp kulaklarımızı yaktı.

 Bir gömlek, bir ceylan, üç beş damla kandı gerisi. Babamızdı. Yakup’tu. Gözyaşlarıydı. On bir kanatlı kuştuk. Bizdik. Onun yokluğuydu.

II.                  mış

 Yürüyormuşuz. Çölde. Kardeşlerimle sessizce. Bu sefer beni de almışlar yanlarına. Bir aradayız, sevinç içindeyim. Ama onların yüzlerinde harfler, bir rüzgarla savrulup duruyor, okuyamıyorum. Hepsinin yüzü birbirine karışıyor sanki. Gözleri, kaşları, dudakları, saçları yer değiştiriyor. Biriyken öbürü, öbürüyken hepsi, hepsiyken biri oluyorlar sonra. Bir kuyunun başına geliyoruz derken.

S u i ç Y u s u f!

S u i ç Y u s u f!

S u i ç Y u s u f!

Islık gibi, kuyudan gelir gibi…

S u i ç Y u s u f!

 Kuyuya eğiliyorum, su içmek için. Sudan on bir kanatlı bir kuş fırlayıp uçuyor gökyüzüne. Korkuyla arkamı dönüyorum kardeşlerim yok olmuş.

III.                sa

            !Yu ……..  suf!
            !!!         !!! 
            !!         !!        
            !          !
            !!          !!
            !          !
            !!          !!
            !          !
            !...........!......................................................................................

IV.                r

 Kardeşleri, Yusuf’u ava götürmek için babalarından izin almaya giderler. Babanın elinde bastonu, bir kayanın üstünde oturmaktadır. Oğullar, babaya yaklaşırlar, hep beraber. Hep beraber konuşurlar. Birinin başladığı cümleyi öteki tamamlar. Yüzleri birbirine karışır. Baba öylece durur. Kaşları çatılır, yüzüne bir korku gelip oturur. Razı olmaz. Oğulları iyice yaklaşır babaya, önünde diz çökerler. Yeminler ederler, and içerler. Baba huzursuzdur. Gönlü razı olmasa da alın götürün, der dili. Der demez ağzı dili kurur. Dönemez. Götürmeyin oğlumu diyemez. On birin birine güvenemez. Biri onbire teslim etmeye gönlü dayanamaz. Dilinin sözünü kalbine sığdıramaz. Sığdıramaz da sözünden dönemez. Yusufumun başına bir hal gelirse sizden bilirim, der. Gözünü yumar, gönlünü susturamaz. Bile bile verir oğlunu. Bile bile, çaresizce…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder