"Sıcak Nal" kapıya asılmaz!


İki Aylık Edebiyat Dergisi

16 Haziran 2011 Perşembe

Noah Cicero Söyleşisi

  
   Tao Lin, çev. Ilgın Yıldız


   Tao Lin: Barack Obama Treatise isimli kitabın hakkında ne söylerdi?

  Noah Cicero: Barack Obama, yüzünde o tuhaf (sanki az evvel osurmuş gibi) sırıtışıyla kürsüye çıkardı ve herkese şöyle derdi, “Dün gece Noah Cicero diye birinin bir kitabını okudum. O tam bir Amerikalı. İyi bir Amerikalı. Bir Amerikalı. (Alkış) Amerikalılar hakkında bazı tatsız şeyler söylüyor. Umudunu kaybedenleri özetleyen bir tip. Fakat yaklaşık beş kişiye sağlık hizmeti sağlayacak sağlık programımla böyle düşünceler ortadan kalkacak. (Alkış) (Barack Obama gülümser) Amerika bir zamanlar sahip olduğu süpergüç statüsünü yeniden kazanacak; İsa sizi seviyor. (Alkış) (Barack Obama bir yudum su içer.) Noah Cicero’nun problemi, inanılabilecek değişime inanmaması çünkü bunun bir totoloji olduğunu ve hiçbir anlama gelmediğini biliyor. Bakın, ben Harvard’da okudum ve totolojinin ne demek olduğunu biliyorum. Ve hiçbir anlama gelmediğini. Fakat siz bilmiyorsunuz. Sizi kandırıyorum. Siz aptalsınız. (Alkış) Pek çok kez her şeyi bir kenara bırakıp mavi yakalı olmayı, ellerimle bir iş görmeyi, normal bir insan olmayı düşünmüşümdür. (Barack Obama seyirciler arasındaki sendika delegelerine doğru bakıp gülümser) Fakat daha yükseğe çıkmaya karar verdim, başkan olmak ve bu küçük ümitsiz insanlara yardım edebilmek için ve tıpkı Hillary ile McCain gibi, hayatımda bir gün bile gerçekten çalışmadığım için. Hımm… Bilmiyorum. Amerika’yı seviyorum ve Noah Cicero iğrenç, onu vurmalılar; ifade özgürlüğünün buna neden izin verdiğini anlamıyorum (Alkış.)


   T. L. : Dünyadaki herkese her gün tek bir besini cisimleştiren büyülü bir plastik kap verilseydi, bu besinin bir domates mi, bir elma mı, yoksa bir McDonald’s elmalı payı mı olmasını isterdin?

   N. C. : Şimdi sabahın erken bir saati. Kuşlar dışarıda cıvıldıyor. Güneş pırıl pırıl, hayat güzel. Pek çok insan bu sabah endişeli uyandı. Gelecekleri, ilişkileri, faturalar ya da birilerini etkileme konusunda. Ben sabah uyandım ve kuşlar yalnızca bu soruya yanıt veriyordu. Daha sonra çimleri biçeceğim, bitkilere su sağlamak üzere çatımdaki sistemi düzenlemek için bir çöp tenekesi ayarlayacağım, sonra da yemek yiyeceğim. O evrelere henüz geçmedim, şimdi bu evredeyim. Kapı açıkken yazma evresi, kuşları dinleme evresi güzel bir evre ve şu an bunu yapıyorum. Endişelenmeyeceğim; domatesin mi, yoksa elmanın mı daha iyi olduğunu düşündüğümde, uzun süre kafam karıştı. İkisi de sos olarak saklanabilir, domates de çorba olarak. Elmalar şekerle karamelize edilip mayalanabilir, bu bir artı. Beni ihtiyacım olduğunda kurtarabilirler. Geceleri kurbağaların sesini dinliyorum.

   T. L. : Fernando Pessoa sana e-mail atıp gerçekten yalnız olduğunu söyleseydi, yanıt olarak ne yazardın?

   N. C. : Bugün iş yerinde patron durmuş bizimle, aşçılarla konuşuyordu. Mutfak sıcaktı ve terliyorduk. Patron “Ne içersiniz?” diye sordu. Bir aşçı, “Buzlu Jack ve Kola” dedi. Başka biri “Soğuk bir Budweiser” dedi. Bir başkası da “Hennesy ve kola”. Herkes kendi alkollü içecek tercihini belirtti. Benim düşünebildiğim tek şey “Starbucks’tan soğuk bir coffee mocha” oldu. Bunu yüksek sesle söylemedim. Biliyordum, böyle bir hareketin sonucu yalnızca aşağılanma olabilirdi.

   Tüm aşçılar kadınların ne kadar aptal olduklarından ve sadece sekse yaradıklarından, insanı içmeye sevk ettiklerinden bahsediyorlardı. Şöyle dedim, “Belki onlarla seks gündemi olmadan konuşsanız, tıpkı erkeklere benzediklerini görürsünüz.” Bana pisliğin tekiymişim gibi baktılar.

   Giant Eagle’da bir dolu cips paketi, bir sürü 2 litrelik kola var ve bu beni çok yalnız hissettiriyor.

  T. L. :  Kendini dondurup 3100’de neler olduğunu görmek üzere geri gelmeyi düşündün mü?

 N. C. : Kendimi dondurmayı her zaman düşünmüşümdür. Ölüm fikrini sevmiyorum. Onun hiçlik olduğunu biliyorum. O yüzden ölmek istemiyorum. Neler olup bittiğini görmek istiyorum. Tarihten hoşlanıyorum. Şeylerin değişmelerini seviyorum. İnsanların enerji krizini nasıl halledeceğini görmek isterdim. Karanlık çağlara dönüp dönmeyeceğimizi… Bu ilginç olurdu. Bence bu enerji krizi harika bir deney. Kimse neler olacağını bilmiyor. Bu tahmin edilemez bir şey. Sanki biz insanlar gerçek yaşam romanımızı yazıyoruz. Milyon tane alt olay örgüsü bambaşka yönlere gidiyor fakat petrol denilen başkarakter etrafında birleşiyor. İnsanlar elli yıldır kendi gerçekliklerini kontrol etme konusunda öylesine takıntılı hale geldi ki, hepimiz bir şekilde obsesif kompulsif olduk. Ellerimizi yıkamıyoruz fakat her gün haberlere ve hava durumuna göz atıyoruz; gerçeklik üzerinde bir kontrol hissi vermesi için. İzlemeyi, kendimi bilgi toplama konusunda yetersizken izlemeyi, işlerin ne kadar tuhaflaşabileceğini görmeyi seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder