"Sıcak Nal" kapıya asılmaz!


İki Aylık Edebiyat Dergisi

10 Ocak 2012 Salı

Karşı Pencere


Sine Ergün
Sıcak Nal, Mayıs-Haziran 2010, sayı 2.  


            Onu gördüğümde balkonda oturuyordum. Arkadaşımın yanında kalıyordum, biraz mekân değişikliğinin iyi geleceğini düşünmüştüm. İşten ayrılmıştım, boştaydım, hayatınla ne yapacağını bilmezsin, öyle bir şey.
Sabaha kadar sigara içip oturuyor, akşama kadar uyuyordum. Gerçekle izlediğim filmleri, gördüğüm düşleri birbirine karıştırır olmuştum. Kötü değildim, yeni bir şeylere başlamam gerekiyordu ama bunun ne olacağını bilmiyordum. Her şeyi yapmak istiyordum ama kalkıp dolaptan bira almaya üşeniyordum. Ne zamandır üşeniyordum, sabahları kalkmaya, kitap okumaya, yemek yemeye, kanalı değiştirmeye, kısaca işin tadı kaçmıştı.

Onu gördüğümde balkonda oturuyordum, sigara içip işin tadının kaçtığını düşünüyordum. Hava çok sıcaktı. İçeriyi görebiliyordum, bütün ışıklar yanıyordu, bütün pencereler kapalıydı.
Önce evde bir şey aradığını sandım. Odada hiç durmadan dolaşıyordu, koridora giriyordu, o zaman onu göremiyordum, salona dönüp bir tur atıp tekrar koridorda kayboluyordu.
Tıknaz, uzun siyah saçlı bir kadındı. İri göğüsleri vardı, önden gidiyordu. Belki orta yaşlıydı, yüzünü göremiyordum, ama iri gözleri, küçük kalkık bir burnu olduğunu hayal ediyordum.
Bir şey aramıyordu, arıyorduysa da o evde değildi. Konuşuyordu. Dudaklarının kıpırdadığını belli belirsiz seçebiliyordum. Arada bir sol elini kaldırıp karşısında laf anlatması zor biri varmış gibi elinden yardım alıyordu, sağ elinde bira şişesi vardı. Arada birayı yudumlarken hızını kesmiyordu, belli ki bunu uzun zamandır yapıyordu, ustalaşmıştı.
Şimdi biliyordum ki koridora girdiğinde bir tek koridoru arşınlayıp dönmüyordu. Yatak odasına, oturma odasına, banyoya, mutfağa büyük bir hızla girip çıkıyordu. Gözümün önünde oluyormuş gibi, ben o evin duvarı, kapısıymışım gibi görüyordum. Arada bir koridora girip salona döndüğü zaman uzuyordu. Bu arada dolaptan yeni bir bira aldığını, titreyen elleriyle kapağını açtığını hayal ediyordum.
Büyülenmiştim, gözlerimi ondan alamıyordum. Her ne diyorsa beni ilgilendiriyordu, belki de bana anlatmaya çalışıyordu. Hayatımla ne yapmam gerektiğini söylüyordu, kırk yaşında nasıl biri olacaktım, biraz daha huzurlu, daha az içen biri belki, hepsini söylüyordu, ben duymuyordum.
Böylece, ne kadar bilmiyorum, ona baktım. Bira almaya kalktığım anları onunla denk getirmeye çalıştım, ondan ayrı kalmak istemiyordum. Onda bana ait bir şey vardı. Artık benimle paylaşılması gereken bir şey. Bir anda her şeyi apaçık görmek gibi.

Sabah oldu, o hâlâ yürüyordu, bense yorgundum. Ne anlattıysa da bana yardımı olmamıştı. Belki görülecek bir şey yoktu, olan buydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder