Makbule Aras
Sıcak Nal, Eylül-Ekim 2010, sayı 4.
Mehmet Rauf denince akla ilk gelen, hiç kuşkusuz Eylül romanıdır. İkincisi ise bu romanın unutulmaz fetiş nesnesi “eldiven”dir. Roman kahramanlarının adları ise zamanın oyunbaz ellerinde ters yüz edilmiştir sanki. Kadın kahramanın adı Suat, erkek kahramanın adı Süreyya’dır. İşte bu ad seçimi de yazarın hiç düşünmediği garip bir ayrıntıya dönüşerek kahramanların adlarının hafızalarda yer etmesini sağlamıştır.
Eylül, Servet-i Fünun’da 1900’de tefrika edilmeye başlanır. Kitap olarak yayımlandığı tarih ise 1901’dir. Suat ve Süreyya’nın evlilikleri odağında gelişen romanda Süreyya’nın amcaoğlu Necip’in kadraja girmesiyle birlikte ritim yükselmeye başlar. Necip, Suat’a âşık olur ve bir süre sonra Suat’ın kalbi de bu yasak aşk tarafından işgal edilir. Yazar her iki kahramanın da ruhunu didik didik eder, okurunu imkânsız aşkın insan ruhunda açtığı uğultulu, dipsiz kuyuya doğru çekip götürür.
Eylül’deki aşk tende değil ruhlarda yakıcı ürpertilerle gezinip durur ve okur bir sayfadan öbürüne bu ürpertilerin izlerini takip ederek geçerken tıpkı romanın kahramanları gibi hummalı bir hastalığın pençesine düşer. Roman boyunca hareket halindeki aşk magması zaman zaman yeryüzüne sızar. Kurguya bakıldığında yazarın işte bu magmanın yeryüzüne sızdığı noktaları, son derece ustaca kurgulanmış ayrıntılarla görünür kıldığı fark edilecektir.