Diken Ucu Kime Batmaz?
Ebru Berber
Sıcak Nal, Kasım-Aralık 2010, sayı 5.
Ebru Berber: Kitabınıza adını veren içerisindeki öykülerden biri olan “Diken Ucu” adlı öykü mü, yoksa kitapta yer alan tüm öykülerin kahramanlarının hayatları Diken Ucu’nda mı gizli?
Behçet Çelik: Her ikisi de denebilir. Kitaba isim ararken kitaptaki öykülerin büyük bölümünü kuşatacak bir başlık olarak “Diken Ucu” uygun göründü. Bu öyküyü yazarken “diken ucu”nun öykünün adı olabileceğini düşünmüştüm, sonradan kitabın da adı oldu. Bu öykünün anlatıcısının eskilerde kalmış bir arkadaşı, teninde saplı kalmış bir diken ucu gibi, zaman zaman sızlıyor. Öbür öykülerde de böyle bir sızı var. Bu, kimi zaman eski bir ilişkinin karşı tarafı, ama kimi zaman da öykü kişisinin kendi geçmişi, yaptıkları, yapamadıkları, hatta bugünü. Diken ucu, bir hatırlatıcı aynı zamanda. Aman, çok değiştik, çok yol kat ettik, neler gördük geçirdik, dediğimiz anda batıveriyor. Bazı yanlarımızın iyileşmeden kaldığını, geçmişimizle hesabımızı kapatmadığımızı, biraz da bu yüzden bugünümüzün de bir şeye benzemediğini hatırlatıyor. Sıradanmış gibi görünen anların öyküsünü yazmayı seviyorum, ama bu anların anlatıldığı yerde öykü kişilerinin “büyük hikâyeler”inden de bir şeyler anlaşılsın istiyorum. O andaki tepkilerin, duruşların, sözlerin çok daha geniş zamanları bize duyurmasını; öykü kişilerinin geçmişlerinden, tutkularından, özlemlerinden, çıkışsızlıklarından, boşvermişliklerinden... bir şeylerin o âna belli belirsiz aktarıldığının hissedilmesini istiyorum. “Diken Ucu”, bu anlamda öyküleri kurarkenki yaklaşımımı da bir parça duyuran, kitapta nasıl öyküler olacağı konusunda belli belirsiz bir şeylere de işaret eden bir başlık gibi görünüyor bana.